Bu kovalamaca nereye kadar gider bilmiyorum
Elinde bir kurdele dağları geziyorsun
İncecik sevgiler bırakıyorsun ayak izlerine
Dönüp ardına bakmıyorsun
Topluyorum ben onları
Koynumda biriktiriyorum
Koynum kaç sevgi mi alır artık biliyorum
Işıkları sönünce aşksız renksiz ve çiçeksiz bir ormana dönüyor kent
Hıncımı namluya sürüp ava gidiyorum
Koşuyorum kaçırdığım bütün duraklara
Koşuyorum yerle gök arası
Dünya dar, omzun dar, gülüşün
Gülüşün eksiltmiyor ha beni!
Dönüp dönüp aynı dağın başında buluyorum kendimi
Yoksa ben böylesi kötü bir avcı mıyım
Yok olmadan sevmeyi bilmiyorum vallahi
Göğsümde açılacak damarlarım birikmiş
Noktalar şedde olmuş üstüme
Batmamış koca güneş köpürmemiş bulutlarım
Eve erken gelişimin nedeni de bu
Evden alelacele gidişimin
Kapıyı hep yarıya açışımın
Kuzguni ve davudi kışlar geçirmişim
Hazırlıksız yakalanmışım hep kalbime
Sesime
Methiyeler dizmişim de olmamış benim
Anlıyor olmalısın dediklerimi
Kendi kendine sıkılıp duruyor insan
Başka bütün topraklarda zaten yabancı
Kişi doğduğu günden beri hevesli ölüme
O'nun için bir barut gibi taşıyor içinde
Renklerin olağan akışında lazım gelen bir gri
Biliyorsun er ya da geç kendi mayınları buluyor kişiyi
Oturmuş gökyüzünü her sabah boyayan kişiyle
Senin hürriyetinden bahsediyoruz
Gördüklerimin birer sanrıdan ibaret olduğunu söylüyor bana
Bak bir aşağı bir yukarı dalgalanıyor kalbi
Bak üşümüş cennetten bir renge özenmiş elleri
Açıp gösteriyorum sonunda
Neden masmavi denizlere inanır insan
Nasıl isim koyar dişlerini geçirdiğine
Senin midir benim mi şu göğsümde gezinen el
Böyle amansız soruların peşinde
Gün ediyoruz geceyi
Ve bir diğerini
Hiç kitap inmemiş gibi gökten
Sanki insan kendi diliyle hiç sınanmamış gibi
Bu kovalamaca nereye varır inan bilmiyorum
Elimde kanımdan bayrak dağları geziyorum
Ateşe verilmeye hazır gibi
Ki ateş gavurdur bakırdan ve namludan
Ki dağlardan uzun bir boynun vardır senin
Sarmaya ömrüm yetmez biliyorsun
Nehirler çarpışır durur içimde
Bense o nehrin suyuyla boyanmaya hevesli
Sonra gittiğim tüm yolları adım adım
İlk gençliğime
Düşünüyorum da bazen
Belki de izimizi bulabilmek için
Düşleri hınca hınç kucaklamak gerekiyor bize
Ki sana gelirken tutunduğum şu nefes diyor ya
Düşmezdim
Dalga dalga gözlerinden binseydim düşlere.
Elinde bir kurdele dağları geziyorsun
İncecik sevgiler bırakıyorsun ayak izlerine
Dönüp ardına bakmıyorsun
Topluyorum ben onları
Koynumda biriktiriyorum
Koynum kaç sevgi mi alır artık biliyorum
Işıkları sönünce aşksız renksiz ve çiçeksiz bir ormana dönüyor kent
Hıncımı namluya sürüp ava gidiyorum
Koşuyorum kaçırdığım bütün duraklara
Koşuyorum yerle gök arası
Dünya dar, omzun dar, gülüşün
Gülüşün eksiltmiyor ha beni!
Dönüp dönüp aynı dağın başında buluyorum kendimi
Yoksa ben böylesi kötü bir avcı mıyım
Yok olmadan sevmeyi bilmiyorum vallahi
Göğsümde açılacak damarlarım birikmiş
Noktalar şedde olmuş üstüme
Batmamış koca güneş köpürmemiş bulutlarım
Eve erken gelişimin nedeni de bu
Evden alelacele gidişimin
Kapıyı hep yarıya açışımın
Kuzguni ve davudi kışlar geçirmişim
Hazırlıksız yakalanmışım hep kalbime
Sesime
Methiyeler dizmişim de olmamış benim
Anlıyor olmalısın dediklerimi
Kendi kendine sıkılıp duruyor insan
Başka bütün topraklarda zaten yabancı
Kişi doğduğu günden beri hevesli ölüme
O'nun için bir barut gibi taşıyor içinde
Renklerin olağan akışında lazım gelen bir gri
Biliyorsun er ya da geç kendi mayınları buluyor kişiyi
Oturmuş gökyüzünü her sabah boyayan kişiyle
Senin hürriyetinden bahsediyoruz
Gördüklerimin birer sanrıdan ibaret olduğunu söylüyor bana
Bak bir aşağı bir yukarı dalgalanıyor kalbi
Bak üşümüş cennetten bir renge özenmiş elleri
Açıp gösteriyorum sonunda
Neden masmavi denizlere inanır insan
Nasıl isim koyar dişlerini geçirdiğine
Senin midir benim mi şu göğsümde gezinen el
Böyle amansız soruların peşinde
Gün ediyoruz geceyi
Ve bir diğerini
Hiç kitap inmemiş gibi gökten
Sanki insan kendi diliyle hiç sınanmamış gibi
Bu kovalamaca nereye varır inan bilmiyorum
Elimde kanımdan bayrak dağları geziyorum
Ateşe verilmeye hazır gibi
Ki ateş gavurdur bakırdan ve namludan
Ki dağlardan uzun bir boynun vardır senin
Sarmaya ömrüm yetmez biliyorsun
Nehirler çarpışır durur içimde
Bense o nehrin suyuyla boyanmaya hevesli
Sonra gittiğim tüm yolları adım adım
İlk gençliğime
Düşünüyorum da bazen
Belki de izimizi bulabilmek için
Düşleri hınca hınç kucaklamak gerekiyor bize
Ki sana gelirken tutunduğum şu nefes diyor ya
Düşmezdim
Dalga dalga gözlerinden binseydim düşlere.