StatCounter

Terleyen bir at dedi ki:

15 Ocak 2019 Salı

Doğrudur

2.

Aklımıza ne takıldıysa o büyük buluşmadan
Cibrilin kanat çırpışındaki güzellik neyse o
Doğrudur

Mavinin dümdüz bir mavi oluşudur gördüğüm 
Eksiksiz, günahı da içinde 
Her şey bu sözle başlıyor ve oradan genişliyor kalbim 
Kuşları da alıyor içine kafesinde kördüğüm 
ve ağustos böcekleri küheylan bir sofra kuruyorlar 
Orta yerine doğunun ve batının 
Orada anlıyorum ne demektir 
Ademden zuhur oluşu insanın 

Her şey bir sözle başladı ve oradan tekrar yaratıldı kalbim 
Yaratılmak ve yaralanmak ne kadar da benziyor 
Ben bana gösterilen kadar biliyorum 
Ama size çok azını dahi anlatamam 
ki renkleri nasıl isimlendirir insan 
ya da her gece gördüğü rüyayı 
dümdüz
Rüya mı? Görüyorum elbet!
Kuş sürüleri şiirsel bir metin olmuş civelek civelek 
Yoruldukça yer değiştiriyor kalbi 
Rüzgara dimdik bir mızrak gibi duran 
İğdiş edilmiş, istimlak edilmiş ve istila 
Doğrudur 
Tükenen bir mum oluşu insanın 
İki eliyle siper edişi kalbini 
Doğru

O doğruya doğru uçuşuyor
Birbirinden habersiz kuş sürüleri
Kafların, dağların ardına karşı
Ait olunacak bir yer arar gibi 
Duyduğu tüm seslerden daha tiz 
Gözünün aldığından da öteye
Ne baktığına ne gördüğüne 
Doğrudur 
Sesleri unutması insanın 
Okumayı ve yazmayı bilmemesi o büyük buluşmada
Doğru

Bir şeyler anlatıp gitmiş tanrısal sesiyle 
Nefes nefese o şehrin uzak yerinden gelen haberci
Ne anlayan var ne bilen
Hangi çağın melodisi harmanlamış sesini
İşte o haberci gibi olmak için biz 
Gördüğümüz bu olağanüstü akışını renklerin
Bir nebze olsun anlatabilmek için 
Rüzgara dosdoğru bir kalp ile atılalım diye 
Ihlamurlar ve kasımpatları ekerken bahşemize 
Aşındırırken dilimizin kapılarını 
İşte biz o şehrin öbür ucundaki olabilelim diye 
Doğrudur 
İçten dışa bükülmesi insanın
Rüzgarı yurt edişi kendine 


Doğru

Dağ Renginde Nehir

Şöyle bitiyor rüyamda son sözlerim
Rahimden yeni çıkmışım gibi
Sırılsıklam saçlarım ve ağlayacak çok şeyim var

Sonra el ele yürüyoruz nehir manzarasında
Yemyeşil otlar boyuma gelmiş ve aklımdasın
İnsan varlığı bilmiyor ki gece uzun
Yokluğu da arada bir kıyıya vurmasından ibaret
İnsan allahı da bilmiyor
Yaşamla ölüm arasındaki zora teslimiyet
Sen busun
Yokluğunu kurgularken zihnimin tenha yerlerimde
Varlığınla tanrıyı aramıza koyuyorsun
Hep aklımdasın

Bir de şu var ki
İnsan unutamıyor bazı renkleri
Üstünden yeterince geçmiş olsa da
Bazen yolun izi adamın ayağına dolanır
Şöyle ki
Sürekli dağ resmi çizen bir ressamın
Paleti dağ rengini alır
Sonra çizdiği bütün nehirlere biraz dağ bulaşır
Geçmişi gölgende sürüklemek değil bu
Yanlış anladın
İnsanın adını koyduğu rüyalarla adlanması
Uyandıktan sonra da hatırlaması belki  
Bundan ki bir sürü ismi oluyor ömründe
Ama en değerlisini  taşıyor sonunda göğsünde
Bu yüzden kayda değer bir şey olsun diye bugün
Sol yanımla sancıyorum al

Tanrı biliyor
Belki ben bilmiyorum
Seni koynumda taşımak istiyorum
Yokluğu da varlığı da
İnsan her şeyin üstesinden bir şiir söyler
Bir şarkı yazar bir okul bitirir
Ülke değiştirir
En güzelinin üstüne bir ev kurar
İki bacalı göğe uzak
Kazanmakla kaybetmek arası bi yerde
Allah’a yakın
Bu yüzden kayda değer bir şey ol diye
Sol yanımı sunuyorum
Al

İkinci Besmele

İki iki eşit sen eşlenik misin değil
Bazı köprüler var ki inilesi yol değil
Yastık hatıralarım geçesi var yok değil
Benim gibi perdesiz dikmemişler mi seni

Gördüm dedim inandım bu renk buradan değil
İçin açtı içimi kabuğum nasır değil
Akla kara içinde hangi ten çıplak değil
Daha ben gibi niyet etmemişler mi seni

Dağ aşıp nehir geçtim, izler geçesi değil 
Yoruldum çok yol oldum bu koşu koşu değil
Maymunların sofrası tok eder mi aş değil
Bir lahza nefes diye çekmemişler mi seni

Nice dilber tanıdım, yeki müstağni değil
Ham meyveler topladım, gözü doyası değil 
Aynı kuyudan Yusuf bir geçer iki değil
Mirat-ı mücellada görmemişler mi seni 

Beyaz vurmuş saçına, gece durası değil 
Yıldız kaymış yüzüne, hazan gelesi değil
Yangın düşmüş gözüne, öpsem sönesi değil
Daha benim gözümden görmemişler mi seni

Like Ekspresi

nasır tutmuştu çoktan ellerim
ya şehit ya vatan haini olacaktım hani ben 
seni sevdim 
ki tanımıyordum daha annemi
yaş başımda eskimiş
sormuş bulundum hani
içlendiğin resimleri 
ağladığın duvarlar 
devamı gelmeyen çocukluk anıları 
neleri saklıyorsun daha 

gücüm yok bak daha dağları dağlamak istiyorum 
seni istiyorum ağlamamak senliyorum tüm istemekleri 
doğuştan niyetliydim ki ben ateşe atlamaya
daha yangın daha da yangın bir uçurumda o gözbebekleri
susma 
ne kadar azığım varsa gitti varınca sana 

Tercübe yenilmişliğin tercümesidir 
tevhidi tedrisatı da öğrendim 
gözlerimi susturmayı da 

bak buğün ağlamaklı bir salıdan bize hatıra 
bunu beğendim
bak bugün yağmuru bulamışım yüzüme 
makyajım doğru yere akmış 
bunu da 
bugün arkadaşlarla olmuşuz 
bak bu benim soldan görünüşüm 
şurda bir tiyatro oynamışım
Adı Bahar
bak bu yüzümün sağı 
bugün yazı çok özlemişim 
bugün kapatmışım kapılarımı 
burda şeyleri özlediğime dair bir kaç kelime
burda da ben 
like ekspresi
geçelim bunları

o dedi hepsini 
hepsini bir bir anlat dedi 
artık ona emanetsin dedi
o yangına

beyaz ve ağır bir yol 
işte buna varım 
bak bugün kar düşmüş göğsüme 
burda kimi vurmuşum 
kimin koynunda dün etmişim geceyi 
geçtim hadi!
yanmak için sana 
içimde bir cızırtı var o  
dinle
aşk ola



Niyaz

Bir parçası takılınca dişine
Kurtlanmış tabağın
Diyesin ki 
Gitme
Nazır bir rüzgarım ben 
Ve senin unuta yazdığın cümlen

söze hep yanlış yerimden başlıyorum 
açacak bir kapım yok
ardında büyüyen saklı kederlerim 
apaçık su 
insanın gözü pek yaşları bu 
anca uykuda açılır bohçası 
ve anca kederdedir
kendini ele verir 
ve buğu ve korku

Allah'a inanan bir şarabın kendine meyletmesi bu 
Al onu 
Susatırsa kendi ağlasın 
Yine de kanına karışan sen olasın

O ki 
Kır soylu sevdasıyla 
Ağır, salınan terazi 
Bir ucuna koy dirhemini 
Öpülmekten dirleşsin bilekleri
Yaşamın tadına vardıklarından 
Fazla olduğu hatırlat ona 
Dokun bilek damarlarına
Sen dokunduğun an 
kuralsız bir denge
Gibi terazi salınan
Ona artık hükümsüzdür sol anahtarı 
Ne de alaca mor püsküllü bir tesbih paklar 
Anca kederdedir 
Kendini oradan devşirir
Umduğunu bulamamış gibi sayısız günahtan 
İmgesini kuramamış gibi rahim 
Dolu bir ağızla seslenir 

Yetesi değilse de can 
Göğü ötesine iliştirir
Bir yüksüğe çalan o tenle 
Kalpleri birbirine dokuyan 

işte burada 
tam da burada susmayasın  
ve diyesin ki: "ben  
razıyım dekoltesine de ruhunun"

Çünkü ben 
Giriştiğim tüm ilintilerden öte bir adla buradayım 
Say ki salınan terazi 
Say ki bozgun
devrile devrile biçimlenmiş 
kadar bağışık 
kadar genç 
odunu kıracak, suyu taşıyacak yaştayım 



Şiirimiz Nasıldır?

(Ece Ayhan'ın Mor Külhani'sine naziredir.)


Şiirimiz biraz eflatundur,  biraz gürz biraz başak
Çoğunlukla söylenir 
Ana haberde son dakika geçtiği de olmuştur 
Fazla uzatmadan tecavüze tutulmuş bir 17lik gibi 
En başta acıyı devşirir 

Susamıştır şiirimiz kasıkları titremektedir
Yani ayıptır söylemesi üstümüzdedir sabahın heyecanı
Kır soylu sevdamıza geviş getirilmiş
Onu söylemişizdir

Ağır bir sesi yoktur şiirimizin
Ne gördüysek ordan içredir
Saçları ortadan ikiye bir bir genç kızın 
Ve ortadan ikiye bir denizin sesinden
Kopan merhametin şiiridir

Sesimiz diridir abiler.

İlk gençliğimizde tutulmuşuz 
Geceye gövdemizle serilmenin şerefine 
Yanlış anlaşılmasın büyümüyoruz 
Laleliden öteye salınıyoruz sadece

Siz nasıl bu kadar beyazsınız abiler

Bizimki sarsılmanın şiiridir 
Ne suflör okutur yeminimizi ne bir müezzine ezan okutur
Kendini bulmaktan yorgun düşenin
Kendini ele vermesinin şiiridir 

Bir kalbiniz vardır beş de duyunuz abiler

Sütten kesilmiş memeleriniz var sizin
Bizim gülüşümüz dolu dizgin abiler 
Topuklarımızı vurmaktayız çağın eğrisine 
Yemin içmiyoruz 
Gölgeleri ısıtmıyoruz 
Saygımız büyük toprağa da güneşe de 

Şiirim abdestsizdir belki de günahı yoktur
Kıyamette görüşmek üzre abiler

Saatte binaltıyüzyetmiş İle

şairane yılları geçtik geçeli 
kanımız laciverdi bulantımız denizden

ah bizi mi terk ediyor şu gençlik 
yoksa biz mi doludizgin kaçıyoruz ondan 
şöyle demişti bencil 
iki gün önce dindi yağmur geçicidir belki 
yine de kutlanmaya değer 
kutlanmaya değer günlerim birikti
yüzümdeki çizgiler ütüsüz gömleklerim 
unutulan doğum günleri ve beklenenler 

neyse bunlar bir kenarda dursun halin hatırın nasıl

ben koşup duruyorum işte 
bazen sadece koşup
bazen sadece duruyorum 
ama durup düşünmüyorum 
dünyanın saatte 1670 km ile dönüşünü 
yer çekiminin saçmalığını ya da 
ya da  1670 ile kendime varışımı
sartre dünyadan mı tiksiniyor kendinden mi 
ismet özelin gençliğini neden özlüyoruz
neden baba ocağı 
neden amerikan doları 
neden mavi gök 
neden istanbul 

hala aynı şehirde yaşıyorum işte 
tarihi seks işçisi ve varoşlarıyla suriçinde 
çarpışık bir cumhuriyeti avcunda tutan
sıraya durmuş bir dizi uçak her gece
bir yanlışı düzeltir gibi geçiyor üstümüzden
şu yan yana durmuş yüksek binalar 
kıyam etmiş apartanlar ve trafik lambaları diyor ki 
inanmayın demokrasiye 
bir günün provası yapılıyor sanki 
biri hariç tüm hayvanlar tav olmuş gemiye 
baloncular nöbet tutuyor 
kimse sıkmasın ne olur kimse sıkmasın diye göğe 
akıp gidiyor zaman 
diyor ki 1670 ile ne bırakıyorsun geriye 
biraz şiir, biraz kadın ve yırtık bir elbise