iki kere iki eşit sen
ancak eşitsizsin ancak mecalsiz
eşitin olmayan diğerleri gibi
ancak benim de altıdan geçmeye korktuğum köprüler
yastık hatıraları
eşitsizsin ama sen
mecalsizim ama
rüzgarlar eliyor göğsüme yeltenmediği
ilintiler ve baş ağrıları
kasıkları terleyen bir at gibi
serpile serpile
yavrularım büyüyor kucacığımda
küçülüyorum ben
sana yaklaşıyorum ve sana
ve sen
seni
bu hangimizin sesi
seçici geçirgenlerin dünyasında
görmediğine inanmıyor insan
bilakis görüyorum ben hepsini
olağan akışını renklerin
senin olağanüstü gülüşünü
ellerini koyacak bir yer bulamayışını
içini çekmeden
içimi açığa çıkarmaya çalışasın gibi
çatalları çarpışıyor maymunlar sofrasının
ve böylece
bir diğerini eklemliyoruz insanlıklarımızın
kalem tutmuyor ellerim
ellerim büyülü
bi o yana bi bu yana
yazık ki uzak
doğrusuna düzlemine sığınmıyor ki zihnimiz
ilk kez ıslanmıyor ki saçaklarımız
yaz kızım diyor en olmadık yerinde şair
gereği öpüşüldü yaz
ikiye ikiyi koy bu kadar basit
benim sesim hala diri yaz
yaz ki doyayım ben bu ahmak ıslatanlara
saçlarım ıslak geziyor kaç zamandır bu kaldırımlarında
amma mahur
amma canhıraş
çarpık kaşlı bir tren alıp götürüyor
bir şehrin bende kalan tüm hatıralarını
sen ne kadar dahil oluyorsun bu geceye
aklıma sığmayacak gibi duruyor da yüzün
dur demeye kalmadan kuruluyorsun öteye
benden uzak bize yakın
ağlamak istiyorum nerden anladın
diline dökmüş müydüm hiç bunları
görüyorum sen de boşanası bir sağanak gibi titriyorsun ellerinden
tutsam diyorum ama ben
ama benim kancık hatıralarım
ama bana ayarlı bir saat...
kop da gel bütün güzelliklerinden
sabahın masumiyetini serpmişsin de saçlarına
yangın olmuş bakışların, tel tel olmuş sanki
sanki bir benmişim gibi ilk kez tutan dileğini
bunların hepsinde bi hin var bir
içime çok oldu tohum ekmedim iki
üç ki yakışmıyorsun bu gırnataya
Dört yine de seyrelmiyorsun suda
şöyle oturup doyabilecek miyiz sence bu manzaraya
istimlak edilmişken kalbimiz
ve öyle yüzülesi dururken kız kulesi ulu orta
göğe ağlamak düşer
bana bir öpücük kondurmak yanaklarına
burda ağla burda sarıl burda cömert
yeterince cömerttir gökyüzü
burda alıp götürür tüm kirle törpümüzü
yola tersinden koyulmuşum ben bu bariz
sesimi yanlış yerde açığa vurmuşum
merhaba ben bilal yanlış yer yanlış zamanda içimi kusmuşum
zor demişim ne vakit demişim yaşamak
yumruğunu parçaladığın duvara düşmanlık hissi
yoo hayır geçtik bir kere bunların üzerinden
geçtik dünyadan, geçtik sudan, kirden, yorulmaklardan
kimle değil kimsesiz geçtik
şiirlerimi satılığa çıkarırdım o yıllar
ve ceplerimde yaban mersini taşırdım bir de ahlak bilgisi soruları
sesimi olur olmadık yerde
yumruğumu kendi yüzümde
harcaya harcaya
kalitesiz gecelere razı oldu gözlerim
"aklımın ayazında bağırırken aşkın faşizmini"
de ki:
"sıyrıl da gel kesik damarlarından"
üzgünüm adını bal koyamadım bu şiirin
ağzına çalayım diye bir gün
say ki aklımıza gelenler dile dolası değil
apaçık maymunlar sofrası
ben hiç görmemişim ki böylesini
hangi kırmızı yakışmış hangi yüze
hangi darda görülmüş böylesi
kişi nasıl da sıyrılmış dünya üzerliklerinden
aklının ayazını ne köşeye bırakmış
bir diğeri nasıl da kaptırmış kendini gırnataya
ne yapmış kahrı vacipin içinden mi geçmiş yoksa
sonra üç insan dile gelmiş diğer kuytuda
birinde sabahın rengi saçlar varmış
Büsbütün rüya
çocuk da ne yapsın
açığa vurur vurmaz sesini uykuya dalmış
uyandırmışlar sonra onu uyumadığını anlamış
sonra bir daha çarpışmış çatalları maymunlar sofrasının
sana yarış demiyorum yanlış anlıyorsun
gövdenle seril geceye
buğulandığın noktadan yanıma in
ki şöyle tarif ediyorum ben seni
bir yanın suzan söylüyor bir yanın chopin
dokunsam kaçacak gibi bakıyorsun yüzüme
sussam ağlayacak
içini çekmeden açığa çıkarıyorsun içimi
korkuyorum bundan
yine de karşı koyamıyorum buna
elimden bir şey gelmiyor ne yapayım
ancak
geç içimden geçelim içimi
Diyebiliyorum sana