StatCounter

Terleyen bir at dedi ki:

29 Nisan 2024 Pazartesi

İki Dağın Arasında

Ben değil ama onlar bilir 
Kaç kere düşmüşümdür bir akşamdan 
Bir başka akşamlara 
Bu pespaye gök 
Bu hışırtılı deniz 
Alıp götürmemiş midir seni de 
Yorulmayı unuttuğumuz gece yarılarına 

Ben bu dalgalara binaen 
Üstüme örtündüğüm şu yıldızlı gök 
Kurumaya serdiğim bir ömür içimde 
Çocukluğumuz 
Gülünçsüz bir nehir 
Akıyordur tersine 
Yaşamak budur diyorsun sen 
Bir denizin kendince dalgalanması belki de böyle 
Ben böyle kusursuz bir gülüş görmedim 
Her nefesi bir nehir kendi içinde 
Kalbimin derinliklerine taşkın 

Alıp seni taşıyorum doğuya ve batıya 
Hayalinle besliyorum bir çiçeği 
O çiçek senin gözlerinle gülümsüyor bana 
Güneş bize doğuyor önce 
Bizim oradan doğup başka yerlerde batıyor güneş 
Bu güzel işte 
Bir de sen 

Gece yarılarından 
Ve yaz yağmurlarından geliyorsun bana 
Hırçın biraz ama kırılgan 
Ben girişinde demlendiğin o yolun 
Aşka ayrılan kıvrımımda bekliyorum  
Sofra hazır 
Biraz da kendimden katmışım ekmeğe 
Ellerin kokuyor hala biraz 
Neredesin 

Onlar başka türlü diyor ama 
Benim bildiğim iki büyük güç var orta doğuda 
Kaşlarının altına saltanat kuran 
Ben o iki büyük gücün esiri 
O iki derin bakışın vatanperveri 
Beni buradan bil 

Onlar başka türlü diyor 
Sanayi inkılabından kalma cümlelerle 
Benim bir bulut var gözümün engininde 
Üstünde durup varlığını haber ediyor 
Bakıp bakıp iç çekiyorum 
Bakıp bakıp inceliyor sesim
Neredesin 

Karanlıktan gözlerinin sıyrıldığı yerde 
Adın başlıyor 
İki dağın arasında koşup duruyorum 
Bir yerden yırtılacak toprak 
Yırtılıp hayat bulacak onu arıyorum, 
Ceplerime doldurup sana getireceğim kendimi 
Duyulmamış sözcüklerle 
Açığa çıkmış kalbimi sunacağım sana 
Sana söz geliyorum 

Onlar başka türlü biliyor beni 
Ben derim iki büyük güç var göğsümü savunan 
Annem bir de sen 
İki dağın arasında koşup duruyorum 
Bir vahanın ortasında niyetlenmiştim sana 
Çiçeklerimi oradan toplamaya gidiyorum 
Sana söz geliyorum 
Kalbini hazırla

27 Nisan 2024 Cumartesi

Kalemine Misafir

Od'unu da kırardım oysa
Suyunu da taşırdım
Düşeceğin tüm çukurları kapardım da

Bana diline yeltenen ağacı göster
Çıkalım bu bahçeden, elma de
Söz dile benden testimi dağıt
Ayır koskoca dağları iklimlerinden

Sustun sen susunca bitti aniden telaş
İçlendin, dilinden düşmeyen bir denize
Bakıp o kızın gibi büyüttüğün denize
Niyedir sularsın tohumun kısırını
Ekmeğin bayatını
Kana kana suyun 
Acısını
Niyedir 
Erguvanlar yeşermez bahçemizde

Oysa bilmez
İnsanın çarmıhı da dilindedir 
Asası da acıyı ilk kez tutulduğu yerden devşirir
Sen ne kadar inkar edersen et
Bir elin durmadan göğsüme yeltenmektedir
Biliyorsun, adın gibi biliyorsun 
Kurtlanmış bir tabaktır bu dünya
Sevinçleri rahim
Üzünçleri dilemma 

Görüyorsun
Bu ayarsızlığı, bu Allah'sızlığı 
Bu yalnızlığı iki eli arkasında kavuşmuş 
Dönecek bir yön bırakmamış bana
Bunların hepsini biliyorsun

Biliyorsun, peki bana ne diye bu histerikli yüzünle gülüyorsun
Şu dünya seninle çekilecek bütün resimlere vardım
Gittin
Gidişine verilecek başka bir poz bulamadım

Sesimden ötesini istemedin bedende 
Bir şiir miktarınca yer almak kalemimden
Misafir ne kelime ev sahibiydin
Vallahi de sen billahi de sen
Tesbih tesbih döküldün dişlerimden


25 Nisan 2024 Perşembe

Korkuluk

Ağırsa ki tek hece dert omzuna
Gül bahçe şahan şu eteğin alaz
Düşte gör eş mi ki özrün boynuma
Nefretim soğuk ya gülüşüm beyaz

Dilimdeki kin değil hasretim kor
Yüzümdeki gamze bu marazın kim
Değil intizarım şu gökyüzü mor
Pare pare olursun suretin kim

Yardan öte candır, candan öte yar,
Anne ya ısıttıkça eriyen mum
Yaklaşan bu güne itirazım var
Sayıklarım adını, gidişin kum

***

İşte üçüncü bir el peyda olur soframıza
Saçılır bohçası gençliğimizin
İştedir uğultusu ilk öpüşlerin
Yatakta duvarı selamlayışların
Gözleri kan çanağı oluşların
Uyku çok da menem bir şey değil sevgilim
Biraz uykusuz kal sen de
Akacak kılcallarından birazı maviliğinin 
Elbet öksüz kalacağız bir gün ikimiz de

O gün sen sensen hala
Ben de benziyorsam eğer çekildiğimiz resimlere
Paletimde dağ rengi varsa yine
Ve sesimde bariz güz kırıntıları
Tut şu bir türlü kurulmayan soframın ucundan
Tut 
Ne yapsam
Yıkılmayan korkuluklarımdan

21 Nisan 2024 Pazar

Organize Doğaçlama

Bakıyorum çok da vakit geçmemiş gibi üstünden 
İnsanın ak bulutlarla sınandığı çağların
Bakıyorum yok
Yağmurların göğsümüze yeltendiği
İnsanın hükmüyle doluşmuyor mavi gök
Onu hep bir gülle gibi ağır
Ben bu insanlığımıza dokunan nergisleri topluyorum kış geceleri
Talebeyim çok hususi bir mektepte 
Arıyorum yiğidin yaraya harman olduğu 
Müstesna vakitleri
Onu alçak düzlüklere takılan
Kafların dağların ardına karşı 
Aşka ilenmek olmaz 
Mazlum olunmaz diyorum görünen darda
Avlıyorum aklımı 
İçimizdeki eşitsizliğe yakınsıyorum
Yıkıyorum ellerimi dirseklerin sonuna dek
Silkinmiyor çapaklarım
Ne kadar dün bırakmışsam yarına 
Ahı kalmış kimilerin
Bunları kendimden yana akledemiyorum

Bir eşitsizsin
İki mecalsiz 
Üç ölçü ve tartıyı senden öğrenesim neden 
Bildiklerimi mi unutmuşum 
Çok mu sık düşmüşüm bu hallerin gölgesine 
Gözlerim ne renktir benim
Bilmiyorum
Nicedir görmedim üstünü piramidin
Aldıramadım saçlarımı
Kız bunun büyümekle ne ilgisi var desene
Kız tutsana ellerimden
Kız ağlasana
Kız geçsek ya el ele yedi düvelden
Geçsek ya "büyücülerin, haramilerin, borsacıların" arasından
Bunları bana nasıl öğrettiler bilsene
Bülbüle dikeni ne diye öttürdüler 
Yolumu yordama nerede güttürdüler
İnsanı ne ara yollara düşürdüler 
İki elim var benim sana sakladığım 
Onlarca da parmağım var zahir 
Ötesini ah diye bahtıma yazmışım
Döndüre döndüre gül etmişim o harı 
Yazgıyı yazıma bülbül etmişim 
En inceldiği yerinden 
Uçuşan kuşları yolundan çevirmişim
Organize bilmişim bu doğaçlamayı 
Haramı günahı aşk ola bilmişim
Ah minel halatihi garp ola 
Gel ve dudaklarımdaki şu kiri al sen
Bakmaya utanan gözlerimden dil beni  
Üşüdüğünü hissetmeyen ellerimden 

Benim elim inancımdan gayrı
Sözlerimin zapt olduğu yoksulluğa bedel
Çatal karası bakır buruğu dilim 
İnanmıyorsan saçlarımdan bil 
Baş üstünde tepetaklak olmuş bulutlar 
Kaşlarının saltanat buyruğu
Boyun eğerdim hepsine ama 
Elbet cömerttir gökyüzü 
Bir nehirdir zaman 
İçinden geçildikçe akan 
İçini çekmeden ağlayıp durman da bir ipucudur bana 
Ardıma koşmakla 
Başımı usulca uzatmam arasında 
Sızlayıp dururken şuracıkta anlam 
Hayat mıdır bizi bu denli uzak tutan
Kulaçlarımla geçtiğim sen değilsin ki 
Eflatunum, kış bahçem, kanaryam

Harman vakti girmişim bir kapısından dünyanın
Kucak dolusu sevgiler kirletmişim
Aha bak Maslow orda
Yanınca yalnız yanmalı demişim 
Katmamalı gözlerini hiçbirine 
Ardın arkası koşmalı var olacak köşelerin bir diğerine
İçinden içine ne kadar kaçabilirse insan
Yatığı katık etmemeli özlerin hicrine 
Söz dememeli 
Sözü özden gayrı bilmeli 
Yalan da bu ya 
Sözün inceldiği anda yetişen bir doğru var 
O doğruda senin sınır tanımaz saçların var 
Hatırıma gölge düşüren gözlerin var 
Yerle gök arasında yatak
Omzun kadar dar 
Irgala nacak kadar bizim 
Ve bizden uzak

Ben hak ettiği hayatı yaşamaya hevesli 
Bu doğaçlamanın debisinden öte bir yol 
Bulamıyorum 
Duy bunları 
Ya Hak 
Ya Karib 
Ya Gaffar 

Yer Çekimi

Unutmuşum yer çekiminin bu kadar ağır olduğunu.

Cümleleri toparlayamıyorum. Kelimeleri kulaklarınla okşamayı isterdim. Ben hiç bu kadar ıslak ve güçsüz hissetmemiştim geceleri. 

Üşüyorsun. Annem üşümesin diye dik başlı sözcükler bırakırdım doğduğum eve. Şimdi bilemiyorum kimin gırtlağını sıkmalı. Şu kütahlığımdan da eser kalmadı hani. Ama sen daha bilmiyorsun o günleri. Doğrusu bu ya! Sen kulaçlarımla geçtiğim bir nehir değilsin. İçine şiirler biriktirdiğim bir deniz kabuğu olmadın daha. Olacak mısın? Anlayamıyorum nasıl, niçin biliyormuşum gibi; çocuğumda okuldan eve o üç dönüşlü yolu bildiğimcesine. Belki de o kadar yabancı değildir insan bir diğerine. Sahi ya doğduğun günden beri aynı dünyanın nemiyle yoğrulmuyor muyuz seninle. 

Yalan bunları hepsi diyesim geliyor. Çok alıştım inan dizlerimi kanattığım yolları es geçmeye. Yoğun bir iç kanama birikmiş arterlerimde. Hani iki dakika bıraksam diyorum ellerimi uzak iklimlere ait yaralarım sağanak olacak yüzüme. Yanlış anlama kapandı bir çoğu. Yine de çizdiği resimlerin izi kalıyor insanın paletinde. 

Gerçekten unutmuşum bu kadar ağır olduğunu yer çekiminin. 

Sıyrıldığında anlıyor insan. Rüya mı gerçek mi fark etmediği günlerden geçiyoruz. Oturmuş böyle karşılıklı, iyi bildiğim meseleleri konuşuyoruz seninle. Ardı ardına koyamıyorum cümleleri. Farklı zamanların melodileri harmanlamış sesini. Dokunamıyorum ona uzanmıyorum hatta. Tutamıyorum ellerini, yüzüme götüremiyorum. Böyle şeyler geçmiyor değil içimden. Biraz da mutlu ediyor beni. Çokça dehşete düşüyorum.

Hatta bağıra çağıra ağlamak istiyorum. Şimdi yani afedersin ama -- nerden çıktın karşıma böyle.

Ak bulutlarla sınanmamıştım ben uzun zamandır. Törpülü doğum lekelerimi görmemiştim. Niyetlenmemiştim dalında duran hiçbir karanfile. Nerden çıktın sen karşıma böyle. 

Unutmuşum böylesi ağırlığını yer çekiminin. 

Nicedir göğün görünmeyen kısımlarını dolanmışım. Denizleri şahlandırıp kıyıları bulandıran gücün eteğinde konaklamışım cismimle. İsmimi unutmuşum. Nasıl da görmüyor içinde olunca insan hıncını bulutun. Nasıl da görmüyor güneşi ardında kalınca gökkuşağının. Unutmuşum yerin bu kadar yakın, gücünün bu kadar ağır olduğunu.

Şair diyor ya, kendime isteyemezdim seni öyle güzeldin. O kadar mı güzelsin yoksa benim bağışık olmadığım tonda mı söylüyorsun şarkıları. Ki insanın insana zaptoluşu değil midir insanı insana verimsiz kılan. Farz et ki elim kolum bağlı ardımdan. De ki ulu orta erteliyorum büyümeyi. Aklımın ayazında üşüyormuşum belki. Sığınmış kalmışım ücra bir yerine dünyanın. Sen değil misin gelip orda bulan beni 
Bilmeden 
İstemeden 
Söyle neden hala 
Tanımıyorum seni

16 Nisan 2024 Salı

Tek Kanıt

İki kalp arası yorgunluk nedir
Gelir gecenin tenine el olur gözlerin
Gözlerin, mayhoş hüznü, kurda kuzuluk öğreten
Hem de ne büyük avcı, kovalarken kokumu
Koşuşturma içinde adını unutan sesime
Yağmurdan bir alaturka hüzün yankılanıyor
Ağlıyorum buyur
Bir ucundan da sen tut sevgilim

Şu devri daiminde dünyanın, günleri birbirine tutturan
Uluorta soyunan ben küller içinden
Aşındırırken dilin kapılarını
Tutunamazken ta yücesine toprağın
Ve götüremezken ellerini yüzüme
Bilmez kanasıya içerdim çeşmesinden 
Aşk denilen bu kadük yuvarlağın

İlk yaz sıcağıyla birlikte gelen
Tarif edilmez günlerden haber getiren
Çok uzakta solmayan bir bahar gibi
Tohuma çiçeği öğreten
Merhametin nerede

Haykırıyor gözlerin sakladığı kuşkuyu
Alıştım ben olmazlar durağından geçmeye
Tek kanıt versen yeter bu sessizlik doğru mu
Dillerimde şiir bu kalbe sulh vermeye
Davullarla geliyorum selamlasana bandomu

***

Büyüklük nefesindir göğü hapseden içre
Sen bir aydınlıksın, göğsümde silüetin
Uç sınırda yükselen günahın öyküsünü
Bilseydin kim söyletti kalbe ilk türküsünü
Sana varmak dünyaya taşınmak gibi şiir
Bilmelisin sendin aklımı ilk yokladığım
Biliyorum ellerindi bozan bekaretimi
Biliyorum sendin göğe ilk kucak açışım
Kazanmakla kaybetmek arası bir yerde
Allah'a yakın

14 Nisan 2024 Pazar

Kesf

 Bakarsın bir gün bir elma düşer yere
Büyür büyür de sığmaz olur gözlerine

Kızgın kızgın bakıyorsun 
Aranıyor gözlerin 
Gemileri üst üste koyup sonra altına
Açıkları arzuluyor ruhun
Şehrin tam içinde yaşıyorsun oysa
Tüm şehrin uğultusu senin saçlarında
Sen! Elleri ıhlamur ve vanilya kokan kadın

Onulmaz bir inatla büyüyor hakikatin
Ha uçsuz bucaksız okyanus diyorsun
Ha ana haberlerde son dakika
Dalgalar bir yerlere vuramıyor seni
Vurgunlara mecalim yok diyorsun
Sürekli bir şeyler mırıldanıyorsun içinden 
Şarkı söylüyorsun belki 
Konuşmak istemiyorsun
Günaydınlara ve iyi gecelere inanmıyorsun
Üzgünümlere 
Öpücüklere
Yalnız kalıyorsun sabahın belli vakitlerinde
Şaraba düştüm tut ellerimden
Diyecek kimsen de yok

Ne çok şey anlatırken bana bu med cezirlerin
O denli hırçın bir denizi örtüyor kirpiklerin
Bakma bana tamam 
Oturma yamacıma 
Kabul bir testi dahi içme suyumdan 
Başını da omzuma koymasan da 
Beraber bir şarkıya içlenebiliriz inan
Birlikte akıp gidebiliriz göz yaşlarından

3 Nisan 2024 Çarşamba

Gündüz Gece

Aklın ve tenin kalmış
İmbatların serinliğinde 
Geceleri yıldız düşen dalgalarına
Lacivert
Gündüzleri and içen incire 
Ve zeytin ağaçlarına
Toz mavi

Aklın ve tenin kalmış bir yaz gecesinde
Nefes nefese bir keder 
Gelmiş de çökmüş boranlar gibi
Sen öyle yıldızlar saçlarına taç
Ellerin yağmur sonrası gökyüzü bir bahar sabahı
Köpüren köpürdükçe hırçınlaşan bulutlar
Sonra kılıçlar gözlerinden dünyaya kalkan  
Yorulunca en yakınına savrulan
Sonra parça parça gemi artıkları 
Yıllar sonra gönül zembereğimden

Aynalar bir yüzünü boyarken dehlizlere
Sen inadına masum, inadına ap ak
Aklın ve tenin kalmış bir güzün gelişinde
Ansızın gelen soğukta, üşüten akşamlarda
Fırtınanı tanımayan adamlarla
Unutma
Aya düşen gölge yalnız, suçudur dünyanın
Ve doğru açıdan bakana hep dolunaydır gece
Güneşle sımsıcak dansını hatırla
Bir gün sığmaz olursa bu gölge dişlerine